Makale
Yeni bir dünya düzeni kurulurken…
Türkiye uluslararası düzlemde halen ilginç bir sürece girdi.
2000'li yılların başlarına gelinceye kadar bu ülke uluslararası güç odaklarının güdümünde bir rota izliyordu.
Esasen Lozan da onu böyle bir yörüngeye oturtmak için düzenlenmiş bir belge idi.
Bu ülkede iktidarlar genelde uluslararası güç odaklarının iradesi istikametinde hükümet etmeyi kabul ederek işbaşına geldiğinden, bir bakıma yarı sömürge sistemiyle yönetim, iç düzenin doğal hali olarak kabul görüyordu.
Bu duruma bir bakıma otokolonizasyon demek de mümkün görünüyor...
Güç odaklarının mihverinden çıkan veya çıkmaya çalışan veya böyle bir eğilim gösteren yönetimler ise, bu aynı güç odakları tarafından çeşitli biçimlerde tedip edilmek istenir.
Bu ülkede, hükümetlerin tedip edilme işleminin genelde darbe yoluyla gerçekleştirildiğine tanık oluyoruz.
DP döneminde Adnan Menderes bu yörüngeden çıkma eğilimini gösterdiğinde darbeye maruz kaldı ve iki kabine arkadaşıyla birlikte idam edildi.
12 Eylül darbesinin ön hazırlıkları uzun yıllar aldı. Uzun yıllar darbe koÅŸullarını oluÅŸturmak üzere terör olayları tırmandırıldı. Nitekim darbenin elebaşı sayılan Orgeneral Kenan Evren “Niye 12 Eylül?” sorusunu: “Åžartların oluÅŸmasını bekledik” diye cevaplandırırken bunları pervasızca ikrar edebiliyordu. O yılın (1980) baÅŸlarında hükümet Süleyman Demirel tarafından CHP'den (Ecevit hükümeti) devir alınmış ve ekonomi Turgut Özal'ın yönetimine bırakılmıştı. Ãœnlü 24 Ocak kararları da o tarihte yürürlüğe konulmuÅŸtu. Bu durum da bir bakıma Türkiye'nin dünyayı boyunduruÄŸu altında tutan güç odaklarının yörüngesinden çıkmanın iÅŸaretini veriyordu. Nitekim 1983'ten itibaren seçim sonucunda hükümet Turgut Özal'ın yönetimine geçtiÄŸinde aynı iktisadi politikayı kendi inisiyatifi ile icra etmeye baÅŸladı. Bu da, onun defalarca suikasta maruz kalmasını sonuçladı. Ve en sonunda da ÅŸaibeli bir ölümle dünyayı terk etti.
90'lı yıllarda (1995-1997), Necmettin Erbakan hükümeti keza getirdiÄŸi “havuz sistemi” ile ülkeyi IMF'ye ve dış mihraklara borçlanmaktan kurtarma operasyonuna giriÅŸtiÄŸinde irtica yaygarasıyla görevden uzaklaÅŸmak zorunda bırakıldı. 28 Åžubat süreci denilen döneme böyle girildi.
Ve şimdi AK Parti iktidarı döneminde ülkeyi dış borçlardan temizleyen, IMF'e borçlarını ödemiş, hatta ona borç veren bir ülke haline gelmiş; üstelik muazzam çapta projeleri kuvveden fiile çıkarmış bir iktidarın lideri ifna edilmek üzere çalışılıyor. Tayyip Erdoğan'ın şahsına karşı ika edilmiş olan bir dizi başarısız suikast tertiplerinin dışında, içinde bulunduğumuz yılın 15 Temmuz'undaki darbe teşebbüsü aynı güç odaklarının marifeti halinde ortaya çıkıyor.
Darbe girişimi de başarısız kalınca şimdi Türkiye'yi iktisaden çökertmenin yolları aranıyor. İkinci darbe diye adlandırılan kumpas işte bu iktisaden çökertme tertibinin ta kendisidir...
Çünkü Türkiye başarırsa yeni bir dünyanın kurulacağı belli...
O dünya İslam ülkelerinin birliği ile tebellür edecek. Şayet İslam Birliği'nin önderliğinde eski güç odakları devre dışı bırakılırsa, bu, barış içinde, sömürüsüz sömürgesiz eski dünyanın tanımadığı yepyeni bir dünyanın ufkunu açacak demektir.
Tabii ki kimse eski alışkanlıklarını bırakmak istemiyor. Eski alışkanlıkların elden kaçırılması demek çıkarların elden çıkması demek olur.
Türkiye'nin kredi notlarının düşürülmesi, uluslararası yatırımcıların gözünün korkutulması hep işbu yeni dünyanın kurulma teşebbüsünü akim bırakmaya matuf çabalar zımnında değerlendirilmelidir.
Henüz yorum yapılmamış.